‘Resim benim eylem biçimim'


Frank Auerbach

1939'da henüz sekiz yaşındayken, Nazi zulmünden kaçıp bir mülteci olarak İngiltere'ye sığınan çocuğun en büyük hayali, sanatçı olmaktı. Geride bırakmak zorunda kaldığı ailesi toplama kampında öldü. Londra'nın kuzeyinde savaş döneminden bu yana kendini kapattığı atölyesinde, yılın üç yüz altmış beş gününü üreterek geçirdi. Çok zorunlu olmasa yolculuk yapmadı. Müzelere, sergi açılışlarına ve bienallere yolunu düşürmedi. Yapı olarak biraz çekingen olduğunu itiraf eden ressam, yüksekten ve iri köpeklerden korktuğunu; araba kullanmayı ve yüzme bilmediğini dile getirerek, sahillerden ve köprülerden de uzak durduğunu söylüyor. Münzevi bir hayat süren sanatçı, “Resim sanatı, cesur olmak için nispeten güvenli bir alan.” diyor.

Sözünü ettiğimiz ressam, Frank Auerbach. İngiltere'nin yaşayan en önemli ressamlarından, kendi kuşağının en ayrıksı isimlerinden biri. Sanatçı, Londra'da on beş yıl sonra bir sergi açtı. Ülkenin önemli müzelerinden Tate Britanya'daki sergi, 1950'lerden günümüze uzanan yetmişe yakın tablo ve çizimle, 90 yaşına yaklaşan Auerbach'a saygı niteliğinde.

Aynı görünümün farklı halleri

Bir Yahudi ailenin çocuğu olan Auerbach, Londra'da sanat okuluna gider. 1950 ve 1960'lı yılların sanat ortamında Francis Bacon, Lucian Freud, Leon Kossoff ve R.B. Kitty gibi isimlerle yakın bir dostluk kurar. Londra'nın Camden Town semtindeki evini bir merkez alarak burayı kuşatan sokaklar, evler, dükkanlar ve insanlar resminin malzemesi olur. Resimlerindeki derinlik, doku ve mekan algısı unutulmaz bir tecrübe sunarken bu kendine özgü sesi ve ritmi Auerbach'ı özel kılar.

Tablolarında çok kalın bir boya tabakası oluşturan ressamın eserleri, bir kabartmayı andırıyor. Etrafında gördüklerini bir nevi kayıt altına aldığını söyleyen sanatçının portresini yaptığı insanlar senelerdir hiç değişmemiş. Dar bir alan olarak görülebileceği bu tutum ve odaklandığı çevre ancak onun münzeviliği ile açıklanabilir. Bir Auerbach ritüeline dönüşen bu tekrar, sıradan olanın her seferinde başka bir görme biçimiyle yeniden üretimi.

Sanatçının resim ile kurduğu duygusal bir bağ var, bu organik ilişki bir taraftan çekiliyor, öte taraftan artıyor ve onun ellerinde bir dile dönüşüyor. Bir tablosunu bitirmesi uzun bir zaman alabiliyor, zira yakalamak istediği sesin kendisini tatmin etmesi uzun sürebiliyor. Mükemmeliyetçi bir yapıya sahip Auerbach'ın bu dürtüsü onu seneler önce sattığı tabloları beğenmeyip geri satın almasına ve bunları imha etmesine kadar uzanabiliyor.

'Tek arzum unutulmayacak bir resim yapmak’

Boyanın oldukça kalın uygulandığı bu tablolarda sanatçının fırça ve ıspatula izleri, seneler içinde kullandığı renkler ve değişimler açıkça gözlemlenebiliyor. Serginin bu kronolojik kurulumu böyle bir deneyime imkan sağlıyor. E.O.W, S.A.W. ve J.J.W gibi isimler verdiği portreleri, kendi çevresinden isimlere işaret ederken, kent manzarası da Londra'ya bir övgü niteliğinde. Londra'da bir metro istasyonu olan Mornington Crescent adlı pek çok farklı görünümü olan eserinde, kentin sürekli değişen görüntüsüne bir göndermede bulunuyor. Günlük yaşamın kendisinden malzemeler ve görüntüler biriktiren sanatçının resimlerinde yabancılaşma ve yitirme gibi temalar da dikkat çekiyor.

Stüdyo adlı seri çalışması ise sanatçının kendi dünyasına bir davet niteliğinde. Çalışma ortamı ve onu kuşatan her şey bu içe bakışta öne çıkıyor. Resim serüveninde, bir mülteci çocuğun gözü kendisini gölge gibi takip ederken, şehre ve insanlara bu açıdan dikkat kesiliyor. İlk dönem tabloları Nazi zulmüne inceden göndermelerde bulunurken, kötülüğün sıradanlaştığı günümüze de bir ağıt niteliğinde. Dünyayı daha önce hiç görmemişçesine ele alışı ve onu yeniden üretimi de kullandığı renkler ve ışık oyunlarıyla cazibeli bir hal alıyor.

İlerleyen yaşına rağmen hâlâ ilk günkü gibi üreten sanatçı “Yaşlandıkça, zoraki tevazu sessizce yaklaşır. İnsan az bir zamanının olduğunun farkına varır. Bu yüzden, tek arzum unutulmayacak bir resim yapmak. Ardından bir tane daha üretmek. Sonrasında, bir tane daha yapabilmek için Allah'a dua etmek. Hepsi bu, başka bir şey yok!” diyor. Yılın en önemli sergilerinden biri olarak görülen bu retrospektif 13 Mart'a kadar ziyarete açık.

Yorumlar