Devletin makbul görmediği sanatçı



İngiltere'nin başkenti Londra'nın en önemli sanat mekânlarından Royal Akademi, Çinli muhalif sanatçı Ai Weiwei'nin (1957) Londra'daki ilk büyük sergisine ev sahipliği yapıyor. Çin hükümetinin insan hakları ve demokrasi konusundaki tutumunu her fırsatta eleştiren sanatçı, bu tavrı ile devletin makbul görmediği bir sanatçı. Weiwei'nin 1985'ten günümüze uzanan eserlerinin yer aldığı sergi, yerel anlamları içermesi kadar tüm insanlığa hitap eden bir çok sesliliğe sahip. Öte taraftan sergi, sanatın politik gücünü gösteriyor. Düşünür ve sanat eleştirmeni Arthur C.Danto, “Bir şeyi sanat yapan görünmez nitelikleridir.” der. Ai Weiwei'nin pek çok alana çekilebilecek işleri pek çok görünür, görünmez nitelikleriyle sanatseveri içine çekiyor.

Sanatçının babası Ai Qing, Paris'te sanat ve felsefe eğitimi alır. Ülkede iyi bilinen bir şair olmasına rağmen yazdıklarından dolayı çeşitli baskılara uğrar. Çin hükümeti Ai Weiwei'nin babasının da aralarında olduğu pek çok ismi baskı altında tutmaya çalışır. Ekmeğini tuvalet temizliğinden kazanmak zorunda kalan Qing, bu yüzden oğlunun bir sanatçı olmasını asla istememişti. Fakat 1981-1993 yılları arasında Weiwei'nin yolu New York'a düşer ve burada ünlü sanatçılarla tanışma fırsatı bulur. Sonrasında babasının hastalığı sebebiyle Çin'e geri döner. Burada çalışmalarını sürdürür.

BASKICI REJİMİN GÖLGESİNDE SANAT YAPMAK

Geleneksel sanatçı tanımlamasından farklı bir yerde duran Weiwei'nin sergisi Akademi'nin girişindeki bahçeye yerleştirilen ağaç enstalasyonuyla (yerleştirme) başlıyor. Eski tarihi malzemelerden yeni objeler üreten sanatçı, bu seçimiyle geleneksel üslupların değerini ve özgünlüğünü günümüz Çin üzerinden okumayı amaçlıyor. Kullandığı malzemenin sınırlarını zorlayan sanatçı, tahta, porselen, mermer, yeşim taşı ve demir gibi malzemeleri bir zanaatkâr tavırla işiyor. Hazır malzemeleri yeniden üreten sanatçı, kimi zaman da bunları tahrip ediyor.

Seramik yengeçler ve yıkılan Çin tapınaklarından malzemelerle eski mobilyaları birleştirdiği duvar yerleştirmeleriyle, Çinliler için günlük kullanım veya kültürel nedenlerden dolayı bir hayli önem taşıyan objeleri yeniden üretiyor. Sinema, heykel, yazı gibi farklı üretim biçimleriyle kendini ifade eden sanatçının bu arzusu kendi deyişiyle şunu özetliyor: “Eylemlerim bana kim olduğumu söylüyor, nereden geldiğim ve nerede nereye gittiğim…”

Çin hükümetinin kendisini gözetlemek için stüdyosunun yakınına yerleştirdiği kameralardan ilhamla yaptığı mermer kamerasıyla eleştirilerini dile getiriyor. 2008'deki Sichuan depreminde ölen 5 bin çocuğun bulunduğu binadan topladığı demir parçalarıyla küçük bir tepe oluşturduğu yerleştirmeye yine bu depremde ölenlerin isimlerinin yazılı levhalar eşlik ediyor.

Enerjisinin çoğunu toplumsal konulara ve Çin'deki sansüre karşı kullanan Weiwei, 3 Nisan 2011'de Pekin Havalimanı'nda Çin hükümetince vergi yolsuzluğu suçlamasıyla tutuklanır, 22 Haziran 2011'de ise salıverilir. Üç ay boyunca iki polis tarafından bir odada sürekli gözetim altında tutulur. Bu deneyimi, altı büyükçe metal kutuların içine yerleştirdiği figürlerle sergisine dâhil eden Weiwei, ziyaretçilerin iki küçük camdan bakarak hapishanede yaşadığı o zorlu anları tecrübe etmesini istiyor.

SANSÜRE KARŞI SANAT

Sergide Mao'nun çalışma kampında ölen bir entelektüelin kemikler ile Çin hükümeti tarafından yıkılan stüdyosundan kalan tuğlalardan yaptığı yerleştirme de dikkat çekiyor. Geçmişe, kültürel devrime atıfta bulunan iki bin yıllık Çin vazosunu kırdığı anın yer aldığı fotoğraflar ve Batı tüketim anlayışına atıf yapan Coca-Cola yazılı vazo da sergideki eserlerden.

İnsan hakları ihlalleri, yolsuzluk ve demokrasi gibi konulardaki gevşekliklere karşı her ülkenin Weiwei gibi sesini yükselten sanatçılara ihtiyacı olduğu kesin. “Direnmeyen insan da suça ortaktır.” diyen Ai Weiwei'nin güçlü eserleri sanatın kudretli yönünü açıkça ele verirken, Danto'nun dediği gibi “ruhu canlandırmak konusunda gerçekten de sanattan iyisi yoktur”. Sergi, 13 Aralık'a kadar Londra'daki Royal Akademi'de gezilebilir.





Yorumlar