Yazarları kıskanan ressam


Edebiyattan beslenen her sanat dalı izleyiciye sonsuz bir dünya vaat eder. Sevdiğiniz şairin, yazarın eserlerinin bir ressamın elinde başka hallere bürünmesi bir çeşit akrabalıktır. Çağdaş resim sanatının önemli isimlerinden Alman Anselm Kiefer’in Londra Royal Akademi’de açılan sergisi, bu sıcak ilişkinin bir göstergesi. Resim, heykel ve enstalasyonun yer aldığı sergi, kuşağının bu kışkırtıcı isminin kırk yıllık sanat hayatına odaklanıyor.

Paul Celan ve Ingeborg Bachmann’ın şiirlerine sık sık göndermeler yapan Kiefer eserlerini balçık, kül, kurşun, bez, saç, saman ve kurumuş bitkiler gibi basit malzemelerle üretiyor. Celan ve Bachmann gibi şairlerin eserlerinden etkilenmesi resim diline lirik ve huzursuz bir ses katıyor. Alman tarihinin karanlık yüzü, mitoloji, felsefe, tarih, din ve mistisizmle hesaplaşan işler üreten Kiefer, bu kavramlarla sıkı bir yüzleşme içerisine giriyor. Kavrulmuş ve harap olmuş manzaraları üretmek için boyayı katman katman kullanan sanatçı, bu yaklaşımla verdiği duyguyu derinleştiriyor.

NAZİ DÖNEMİYLE YÜZLEŞME: KONUŞ HAFIZA!

Kiefer 1945’te, kimi zaman bombaların yağdığı Almanya’nın güneyindeki Donaueschingen kentinde dünyaya gelir. Anne-babasının bombardıman gürültüsünü duymaması için kulaklarına balmumu tıkadığı sanatçı, savaşın neden olduğu yıkıntıların kuşattığı bir çocukluk geçirir. Üniversitede hukuk eğitimi alır ve daha sonra resim sanatına yönelir. Yaptığı kışkırtıcı işler nedeniyle sanat ve akademik dünya kendisini topa tutar. Çareyi, 70’li yıllarda sık sık görüştüğü bir başka muhalif Joseph Beuys’a sığınmakta bulur. Kiefer, Beuys’un sanatından etkilenir ve tıpkı onun gibi, sanat üretiminde pek çok farklı malzeme kullanır.

“Benim özgeçmişim, Almanya’nın özgeçmişidir” diyen Kiefer’in eserlerindeki metafor yoğunluğu ve malzeme çeşitliliği arasında sıkı bir ilişki var. Karlar üzerindeki kırmızılar ve yanmış ayçiçekleri bunlardan biri. Kiefer’in sergisi, tarihî olayların detaylarına girerek, onları etkileyici bir anlatımla birleştiren Nabokov’un “Konuş Hafıza” adlı kitabını hatırlatıyor bir taraftan. Kiefer’in görsel malzemelerle konuşturduğu bu görsel hafıza, Nabokov’un aksine neşeli olmaktan öte sarsıcı bir dile sahip, zira bu yaklaşım Almanya’nın Nazi geçmişiyle hesaplaşma üzerine kurulu. Bu hafızayı konuşturma eylemi Kiefer’in sanat yaşamında önemli bir yer tutuyor. “Sanatın sorumluluk üstlenmesi ama sanat olmaktan da vazgeçmemesi gerektiğine inanıyorum.” diyen Kiefer’in kurşun levhalara olan düşkünlüğünden de söz etmek gerek. Bu basit malzeme onun elinde kitabın sayfalarına dönüşüyor, kimi zaman da resmi için bir tual oluyor. Galerinin hemen girişindeki üst üste yığılmış kurşun kitaplar ve kenarlarındaki kurşun kanatlar dikkat çekici bir eser. Kiefer’in serginin tek bir odasına yayılan ve bitmemiş tuvallerin üst üste yığılmasıyla, aralarına demir ayçiçeklerin yerleştirildiği Ages of the World (2014) isimli enstalasyonu da Nazi döneminde zarar verilen sanat eserlerine bir gönderme.

ORHAN PAMUK'UN HAYRANLIĞI

Son dönem işlerinde daha çok küçük ebatlı eserlere, defterlere ve çizimlere yönelmiş sanatçı. Yine kelimelere sığınan bir ressam olarak önümüze çıkıyor. Kiefer, kimi zaman şair ve yazarları kıskandığını dile getiriyor: “Sanatçı olarak bazen seçiminizi yaparken zorlanıyorsunuz. Diğer imkanlardan yararlanamıyorsunuz. O nedenle bazen yazarları kıskanıyorum; çünkü kalem-kâğıt dışında hiçbir şeye ihtiyaç duymuyor, istedikleri zaman ve mekanda üretebiliyorlar. Ben ise atölyeme, aletlerime ve diğer unsurlara ihtiyaç duyuyorum.” Kiefer’in devasa işlerinin yer aldığı sergiyi görünce, onun bu sözlerine hak vermemek elde değil.

Türkiye’deki izleyicilerin Kiefer ile çeşitli karşılaşmaları var. Orhan Pamuk’un büyük bir hayranlıkla izlediği ve İletişim Yayınları’nın kimi dünya klasiklerinin editörlüğünü yaptığı dönemde bu seriden çıkan kitapların pek çoğunda Kiefer’in eserlerini görmek mümkün. Bunun yanı sıra, 30. İstanbul Film Festivali kapsamında eserlerinin üretim sürecini konu alan Çimler Örtsün Üzerinizi adlı belgesel gösterilmişti. İstanbul Modern’in de geçtiğimiz yıl bir Kiefer sergisi açacağı söylentileri duyulmuştu fakat henüz bir gelişme yaşanmış değil. Kiefer’in Britanya’daki bu ilk retrospektif sergisi 14 Aralık’a kadar sürecek.

Yorumlar