Çağımızın edebî hareketi

Philip K. Dick
Ülkemizde bilim-kurgu romanlarını okuyan ‘mutlu bir azınlık’ var. Bizde bu türde yazan az sayıda isim olsa da dünya edebiyatından dilimize kazandırılan pek çok roman var. Önceleri bilim-kurgunun içinde bir alt dal olarak tanımlanan ‘transrealizm’ ise şimdilerde kendi başına bir tür olarak değerlendirilmeye başlandı. Yazarın, kitabı kaleme alan roman kahramanı olarak karşımıza çıktığı bu türde, karakterler gerçek kişilerden oluşurken, okura fantastik öğelerle kuşatılmış bir dünya sunuluyor. Bilim-kurgunun avangart bir formu olan transrealizmin ustalarından Philip K. Dick’in toplu öykülerinin ikinci cildi Bay Uzay Gemisi (Büyülü Fener Yayınları) Türkçede. 21. yüzyılın büyük edebi hareketlerinden olan transrealizm, hem ülkemizde hem de dünyada kitlesini genişletiyor.

Kişisel deneyimlere kurulu bu edebi tür, gerçeklik kavramının sorgulanması üzerinde yoğunlaşırken türün önemli isimlerinden Rudy Rucker, transrealizmi şöyle tanımlıyor: “Transrealizm anlık algılar hakkında fantastik biçimde yazar... Transrealizm yalnızca o andaki somut gerçekliği değil, aynı zamanda hayatın içine gömülü olduğu daha yüksek gerçekliği de ele almaya çalışır... Karakterler gerçek insanları temel almalıdır. Standart kurgu tarzını bu kadar cansız ve soluk yapan şey kahramanların açıkça yazarın iradesinin kuklaları olmasıdır.”

Benzersiz bir sanatçı

Amerikalı bir matematikçi olan Rucker’ın 1983’te Transrealist Manifesto’yu yazmasıyla bu türün sesi daha da yankı bulur. Transrealizmi devrimci bir sanat formu olarak tanımlayan Rucker’ın Beyaz Işık adlı kitabı geçtiğimiz yıllarda Türkçeye çevrilmişti. JG Ballard, Margaret Atwood, Stephen King ve Martin Amis gibi Türk okurların yakından tanıdığı isimlerin yanı sıra Thomas Pynchon, Don DeLillo, David Foster Wallace ve Iain Banks bu türün önemli isimleri arasında sayılıyor. Transrealizmin rahatsız edici bir tarafı olduğunu ve bu gerçeklikten kaçamayacağımızı dile getiren yazar Damien G Walter de geçtiğimiz günlerde Guardian gazetesinde bu türün 21. yüzyılın büyük edebi hareketlerinden biri olarak değerlendirilebileceğini söylüyordu.

Özellikle Amerikalı bilim-kurgu yazarı Philip K. Dick’in (1928-1982) veya kendi deyişiyle PKD’nin Türkçeye pek çok kitabı çevrilmiş durumda. Ursula K. Le Guin’in “Dick aslında; gerçeklik ve delilik, zaman ve ölüm, günah ve kurtuluş konularında bizi eğlendiriyor. Kimse farkında değil, ama o bizim yerli Borges’imiz… Tarifi mümkün olmayan ve benzersiz bir sanatçı.” diye tanımladığı Dick’in Yüksek Şatodaki Adam adlı kitabı, birçok eleştirmence yazarın başyapıtı olarak değerlendirilmekte. Dick’in şu seslenişi transrealizmin bir özeti gibidir: “Tanrım, hayatım tıpkı romanlarımın ve öykülerimin izlekleri gibi... Bir PKD kitabının kahramanıyım ben!” Teknolojinin hayatımızı daha da kuşattığı ve türlerin arasındaki sınırların gittikçe kısaldığı bir çağda, uzun süre bir edebiyat türü olarak görmezden gelinen bilimkurguya, ilginin daha da artacağı kesin. Daha da ötesinde bu türün avangard formu olan transrealizmin önümüze yeni ve aykırı dünyalar sunmaktan vazgeçmeye niyeti yok gibi. Özellikle bu savaş çağında Asker Kaçağı-Savaşa Karşı Bilimkurgu Öyküleri’ni (Metis) yeniden okumanın vaktidir.

Musa İğrek, Londra
Zaman Gazetesi
17 Kasım 2014




Yorumlar