Sanat piyasası Çin kuşatmasında


Sanat iştah kabartıcı bir yatırım aracı olarak kendi sularında akıyor. Bu kârlı alanın senelerdir büyük oyuncusu olan Avrupa, rolünü ABD’ye devrederken, son rakamlar piyasanın buradan Çin’e doğru uzandığını gösteriyor. Dünyanın en büyük sanat araştırma merkezi Paris Artprice’ın rakamlarına göre, 2013/14 yılını 2 trilyon gelirle kapatan çağdaş sanat piyasası, bu uçuk rakamlarla birlikte aynı zamanda kendi rekorunu kırmış oldu. Piyasanın en önemli gelişmesi ise Amerikalı Jeff Koons’un, “Balloon Dog” adlı eserinin 58,4 milyon dolara satılmış olmasıydı.

Rakamlara göre bireysel satışlarda Amerikalı sanatçıların lider olduğu bir liste dikkati çekerken, Çin 811 milyon dolarlık satışla sanat marketini büyük ölçüde tekelinde bulunduruyor. Geçtiğimiz hafta İstanbul’da düzenlenen Artinternational’ın katılımcıları arasında Galerie Paris-Beijing, Lehmann Maupin, Pace ve Pearl Lam Galleries gibi Çin kökenli galerinin çokluğu da bunun küçük bir işaretiydi. Dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip olan Çin’de sanat piyasasının gittikçe güçlendiği açık bir gerçekken herkesin aklındaki soru, bu piyasa bir balon mu ve öyle ise ne zaman patlayacak!

Çin sanat piyasası 2011’den sonra büyük bir yükselişe geçti. Çin’deki birçok endüstrinin önü alınmaz büyümesiyle bu coşkunluktan nasibini alan sanat piyasası uzmanları endişelendirmiyor değil, zira bu alan çok hassas ve korunmasız. Öyle ki geçtiğimiz yılın haziran ayında Çin hükümeti özel bir müzeyi, mekanda yer alan yaklaşık 40 bin parçalık sahte eser nedeniyle kapatmıştı.

Sanat piyasasının yükselmesindeki bir başka etken, komünizmden kapitalist bir düzene doğru silkinen ülkedeki yeni zengin sınıfın, bastırılmışlıktan sıyrılıp bir anda kendine yeni bir yol bulması... Sanatı bir yatırım aracı olarak keşfeden ve sanatın her türlü formuyla bir anda haşır neşir olan bu yükselen zengin sınıfın, ülkedeki sanat piyasasına güvensizliğini de belirtmek lazım. Bunun altındaki neden ise sahte eser üretimindeki artış. Hem bu yeni zengin zümreye mensup hem de sanat piyasasında yükselişinin farkında olan pek çok kimse, Avrupa’daki ve Amerika’daki sanat fakültelerine eğitim almak için yollara düşüyor.

Küresel ekonomi ve sanat piyasası

Sanat piyasasında uzun yıllar çalışanlar bile bu duruma hayret ederken gelişen bu yeni düzeni kavramak zorlaşıyor. Çin’in etkisi dünyanın dört bir yanında açılan sanat fuarlarında (yaklaşık iki yüzün üstünde), düzenlenen müzayedelerde (online olanlar daha da müşteri çekiyor), bienallerde, yeni galerilerde etkisini gösterirken, sanat piyasasının yeni aktörleri ortaya çıkıyor. Çin’in ardından piyasaya sessizce giren ve büyük bir pazar oluşturan Rusya, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de bir kenara yazmak gerek. Küresel ekonominin çarklarıyla burun buruna giden bu piyasanın nelere gebe olduğunu kestirmek zor.

Çin bir taraftan da yetenek ve deneyim konusunda Londra, New York, Paris ve Berlin gibi kültür sanat merkezleriyle işbirliğine girerek ülkeye sanat ithal ediyor. Bunun yanı sıra çeşitli ülkelerde Çin’in kültürel hazinesini dünyaya tanıtacak sergiler düzenleniyor. Bunların son örneği ise geçtiğimiz günlerde Londra’daki British Museum’da açılan ve ülkenin 1400 ve 1450 yılları arasındaki dönemine odaklanan “Ming: Çin’i Değiştiren Elli Yıl” adlı sergi. Çin’in, bu tür etkinlikleri kültürel diplomasinin bir aracı olarak gördüğü de söylenebilir. Bir diğer önemli nokta ise eğitimlerini Çin dışında tamamlayıp ülkeye geri dönen birinci ve ikinci kuşak sanatçıların oluşturduğu yeni dilin sanat ortamına getirdiği hareketlilik. Bu gelişmelere, son yıllarda Christie’s Sotheby’s gibi ünlü müzayede evlerinin ülkede şube açmasını da eklemek lazım. Ekonomisinin yanı sıra sanat alanında da yükselişte olan Çin’in, büyük bir pay sahibi olduğu sanat piyasasının gerçekten bir balon mu olduğu sorusunun cevabını ise zaman gösterecek.

Musa İğrek, Londra
Zaman Gazetesi
5 Ekim Pazar



Yorumlar