Virginia Woolf’un öteki yüzü!


Edebi kişilikler üzerine açılan sergilerin kışkırtıcı bir yönü vardır. Çekmecelerden, arşivlerden ve eşin dostun notlarından bir bir dökülen hatıralar, fotoğraflar ve anılar yazarın bir başka yüzünü önümüze sunar. 20. yüzyılın önemli yazarlarından Virginia Woolf (1882-1941) için Londra’daki National Portrait Gallery’de açılan Virginia Woolf: Art, Life and Vision başlıklı sergi, bu bilmece yüklü ismin dünyasını şaşırtıcı bir biçimde kazıyor. Sergi, tıpkı Woolf’un romanlarında işlediği o sıradan insanlar gibi gayet basit görünse de içine doğru girdikçe, sunduğu renkli ve şaşırtıcı dünya ile görülmeye değer. Sergi, Woolf’a odaklanan bir çalışma olarak duruyor, fakat dönemin meşhur Bloomsbury kuşağından Vanessa Bell, Duncan Grant ve Roger Fry gibi isimlerden de büyük izler taşıyor. Woolf’un ka­dınlar için şiddetle istediği “kendine ait bir odaya sahip olmak” sözüne, serginin küratörleri iki eser dolusu odayla karşılık vermiş gibi. 140’ı aşkın malzemenin yer aldığı sergide, yağlı boya portrelerden fotoğraflara, kişisel eşyalardan kitap taslaklarına, mektuplardan günlüklere kadar uzanan eserler sanatseverleri bekliyor.

Serginin odak noktası olan portreler ve fotoğraflar iki odaya yayılmışken, Woolf’u resmeden sanatçılar, hızlı olmaları gerektiğini çok iyi biliyordu, zira kendisi hemen yılgınlık gösterebilecek huysuz bir kişiliğe sahipti. Beresford, Man Ray, Beck ve McGregor gibi fotoğrafçıların makinesinden çıkan Woolf portrelerindeki yazarın yüzüne yansıyan o melankoli ve hüzün kolayca okunabiliyor. 1920’lerle birlikte artan şöhretine karşılık Woolf, öyle çok gazetelerde ve dergilerde fotoğrafının olduğu bir yazar değildir (Deniz Feneri kitabından sonra aldığı Femina Vie Heureuse ödülünü saymazsak). Kendi resmini görmekten pek hoşlanmayan bir isimdir. Denilir ki, onun için yeni bir elbise giyinip yemeğe çıkmak, en az yeni bir roman yazmak kadar güç bir iştir.

Aykırı yayıncı Woolf!

Woolf, 1905’ten itibaren kız kardeşi Vanessa Bell ile 46 Gordon Meydanı’nda yazarlar, sanatçılar ve aydınlardan oluşan Bloomsbury grubunun haftalık toplantılarına ev sahipliği yapmaya başlar. Grupta John Maynard Keynes, Roger Fry ve Lytton Strachey gibi ünlü isimler vardır. Woolf, 1912’de Leonard Woolf ile evlenir. 1917’de eşi ile birlikte Hogarth Press adlı yayınevini kurar. Woolf ailesinin bu tavrı yayıncılık sektörüne karşı küçük bir ses olarak da okunabilir. Hem kendi kitaplarını hem de yayıncıların basmaktan sakındığı eserler için böyle bir yayıncılık işine girmek, çok da kolay bir macera sayılmaz. Fakat Woolf ailesi, kitabı estetik bir sanat eserine dönüştürmeyi başarmıştı. Woolf’un biraz aykırı bir yayıncı olduğunu söylemek çok yanlış olmaz, zira kitaplarının kapağında ne bir biyografi ne de tanıtıcı bir metne yer verirmiş. Öyle ki, ölüm ilanında bilgi eksikliğinden pek çok yanlışlıklar ve eksiklikler baş göstermiş.

Woolf’un Bloomsburry grubundan Fransız post-empresyonizmi Londra’ya taşıyan Roger Fry, yazarın eserlerindeki kurmaca, karakter ve olay örgüsündeki değişikliklerde bir etkendir. Jacob’un Odası (1922), Mrs. Dalloway (1925), Deniz Feneri (1927) ve Minâ Urgan’ın deyişiyle “o güne değin hiçbir başka romancının göze alamayacağı değişik şeyleri yapmak istediği”, Woolf’un ise “Hem düzyazıyla kaleme alınacak hem de şiir olacaktı; hem roman olacaktı hem de tiyatro oyunu.” şeklinde tanımladığı o benzersiz Dalgalar, bu modernist yaklaşımın etkisiyle kaleme alınır. Bilinç akışı akımının belli başlı yöntemlerine başvuran özgün bir eseri Dalgalar’ın yanı sıra yazarın pek çok eserinin taslağı sergilenmekte.

Savaş karşıtı bir yazar

Sergide, İspanya’daki iç savaştan etkilenenler için bir yardım kampanyası yürüten bir yazarla karşı karşıya kalıyoruz. Picasso’nun Royal Albert Hall’de düzenlenen bu yardım buluşması için yaptığı çizim; ölümünden kısa bir süre önce kız kardeşi Vanessa Bell’e, Katherine Mansfield ve eşi Leonard’a yazdığı mektuplar; Sylvia Plath’in “Virginia Woolf’un Bir Yazarın Güncesi’ni okuyarak cesaretimi topladım… bu günlüğü okuyun.” diye salık verdiği günlükleri sergide. Bu günlükler (26 defter) tıpkı eşi Leonard’ın dediği Woolf’un iç dünyasını ele veren gibi birer ‘kayıt defteri’ niteliğinde. Woolf’un kendisi gibi incecik ve narin el yazısının da hemen akıllara kazındığını söyleyelim. Sergideki, 1941’de Sussex’te Ouse ırmağında intihar ettiğinde, tahta banka bıraktığı yazarın bastonu ise trajik biten bir ömrü tüm çıplaklığıyla ele veriyor. Frances Spalding’in hazırladığı Virginia Woolf: Art, Life and Vision adlı biyografinin ise Türkçeye kazandırılması okurların zihnindeki Woolf portresini baştan aşağı değiştirecektir. Sergi 26 Ekim’e kadar gezilebilir.

Musa İğrek, Londra
Zaman Gazetesi
30 Temmuz 2014

http://www.zaman.com.tr/kultur_virginia-woolfun-oteki-yuzu_2234751.html

Yorumlar