‘Enver Ercan diye de biri varmış, az da olsa şiir yazmış...’


Şair Enver Ercan, Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman adlı kitabından 17 yıl sonra Türkçenin Dudaklarısın Sen (Varlık Yayınları) ile çıkageldi. Ercan’ın; Dağlarca, Oktay Rifat, Attilâ İlhan, Cemal Süreya, Ece Ayhan gibi çağdaş şiirimizin ustalarına selam gönderdiği ve iç sancıların dile geldiği kitap, şaire Necatigil Şiir Ödülü’nü getirdi. Necatigil’e ve ödülüne yaraşır işler yapmanın artık boynunun borcu olduğunu söyleyen şair, kendi şiiriyle ilgili olarak, “Enver Ercan diye de biri varmış, az da olsa şiir yazmış, çok da kötü değilmiş hani, desinler bana yeter.” diyor.

Türkçenin Dudaklarısın Sen adlı kitabınızla Necatigil Şiir Ödülü’ne değer görüldünüz, ödül size nasıl bir sorumluluk getirdi?

Behçet Necatigil, şiirimizin büyük ustalarından. Sadece şiiriyle değil, yazıları ve çevirileriyle de kendisinden sonraki kuşakların kendilerini eğitmesinde büyük katkısı var. Bu nedenle de onun adına verilen ödülün şiir dünyasında yeri her zaman özeldir. Böyle bir ödüle değer bulunmak onurdur elbette. Bu onuru sürekli taşıyabilmek için de Necatigil’e ve ödülüne yaraşır işler yapmak boynumuzun borcu artık.

Az yazıyorsunuz… 1997’de yayımladığınız Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman adlı kitabınızdan sonra neden bu kadar beklediniz?

Necatigil usta, “bazı şiirler bekler bazı yaşları” der ya, bende de öyle oldu sanırım. İnşallah yaşımız gelmiştir, bundan sonra daha üretken oluruz.

Türkçenin Dudaklarısın Sen’de Dağlarca, Oktay Rifat, Attilâ İlhan, Cemal Süreya ve Ece Ayhan gibi dokuz şairle rüyada evlerinde söyleşiyorsunuz. Rüyanızda gördüğünüz şairlerin hepsinin ölmüş olması bilinçli bir tercih mi? Bunu bir hesaplaşma olarak da görebilir miyiz?

Hesaplaşma değil, bilinçli bir tercih de değil aslında. O şairlerle birçok kez bir araya geldim. Dostluklarını esirgemediler. Anılarımız oldu. Bu anıların bir bölümünde onların şairliklerinin gizlerine uzanan ayrıntılar vardı. Bu ayrıntılar benimle beraber yok olup gitsin istemedim, şiir dünyasına katkım olsun istedim. Gerçi Kemal Özer ve Arif Damar da var. Onlar da rüyama girerler diye bekliyorum.

Adına verilen şiir ödülüne layık görüldüğünüz ve birçok şiirinde ev metaforu baskın olan Necatigil, “evler şairi” olarak da anılır. Türkçenin Dudaklarısın Sen’de yer alan rüya-şiirlerinizde mekân olarak evi seçmenizin nedeni nedir?

Şiirler, onların evlerinde yaşanan anlardan oluşuyor. Tabii kurgusal bir şeyler de yok değil. Bir tek Ece Ayhan şiiri “Ece Ayhan’la Evimde” başlığını taşıyor. Bildiğiniz gibi, belli bir mekânı yoktu Ece Ayhan’ın. Cemal Süreya’ya sormuştum bir gün “Ece Ayhan nerede kalıyor?” diye. “Gittiği yerde” demişti. Şimdi siz söyleyince farkına vardım; evet Necatigil “evler” şairi olarak nitelenmişti. Fakat benim tam da katılabileceğim bir niteleme değil bu; Necatigil dizelerini sokaklarda dolaştırmasını en iyi bilen bir şairdi aynı zamanda.

Ömer Erdem, Türkçenin Dudaklarısın Sen hakkındaki yazısında, bir önceki kitabınız Geçti Her Şeyi Öpüyor Zaman’daki “iç iddia, şiirsel varoluş daha şiddetli” yorumunu yapıyor. Buna ne diyeceksiniz?

Epeydir varoluş meselesini içselleştirdiğim bir süreç yaşıyorum. Bundan olabilir. Ömer Erdem doğru yerden bakmış şiirlere, ama inanın Ömer Erdem’in yazısını okuduğumda tam olarak farkına vardım bunun. İnsan kendisine içeriden iyi bakamıyor.

Kitaptaki “Oktay Rifat’ın Evinde” adlı şiirinizde “bak” diyor “elli sene sonra şiirlerimi okuyanlar / tam becerememiş ama meselenin farkına varmış desinler / bu bana yeter.” mısraları geçiyor. Elli yıl sonra siz nasıl anılmak istersiniz?

Oktay Rifat öleli 25 yıl oldu. Zamana direnen bir şiir yazdı ki bugün de okunuyor. O kadar dayanıklı olacağımı kestiremiyorum. Yine de ümit etmek güzel şey. Hadi bunu 25 yıla indirelim ve diyelim ki 25 yıl sonra birileri “Enver Ercan diye de biri varmış, az da olsa şiir yazmış, çok da kötü değilmiş hani.” desinler bana yeter.





Yorumlar