Robotlar da bizi görecek mi?


Teknolojinin hayatımıza iyice kurulmasıyla birlikte müzeler de bundan nasibini almaya başladı. İngiltere’nin en önemli müzelerinden Tate Britain, müzenin bağışçılarından Irene Kreitman adına bu yıl ilk kez verdiği IK Ödülü’nü, geçtiğimiz hafta açıkladı. Teknolojinin imkânlarını kullanarak müzeye daha fazla ziyaretçi çekmeyi amaçlayan ödülü, Workers adlı sanatçı grubu kazandı. Tommaso Lanza, Ross Cairns ve David Di Duca adlı üç kafadarın projesinde, müzeye veya galerilere gece yerleştirilecek robotlar meraklısı tarafından yönlendirilebilecek. Böylece gecenin bir vaktinde oturduğunuz yerden, robotlar eşliğinde müzeyi dolaşmak mümkün olacak. 60 bin sterlin (217 bin TL) ödüllü projeye gösterilen ilgi, dijital çağda daha birçok yeniliğin önümüze çıkacağının açık alameti.

İngiliz sanatını dünyanın dört bir yanından sanatseverlere açacak bu proje, hem müze yetkililerini hem de sanat dünyasını heyecanlandırmış durumda. Fakat cevabı merak edilen soru şu: 30-40 yıl sonraki izleyicinin müze deneyimi nasıl olacak ve bu alacalı müze mekanları nasıl bir şekle bürünecek? Avrupa’daki pek çok müzede yaygın olan gece gezmesine alışkın sanatseverler, bu tür dijital sanat uygulamalarına çok da yabancı kalmayacağa benziyor. Bu fikrin uygulanabilirliği, kaç kişi aynı anda gezebilecek, müzeye giriş sırası nasıl uygulanacak türünden sorular bir kenarda dursun, kafaları kurcalayan bir başka soru ise halen teknolojiye mesafeli, ödeneği ve yeterli geliri olmayan müzelerin bu uygulamaya nasıl ayak uyduracağı. Klasik müze anlayışını rafa kaldıran bu atılımlar kuşkusuz sanatseverlerin bilgiyi alma şeklini ve deneyimini değiştiriyor, fakat ‘dar gelirli’ müzeleri büyük bir imtihan bekliyor.

SANATSIZ MÜZELER Mİ GELİYOR?

Sosyal medyada aktif olan müzelerin yanı sıra, akıllı telefon ve tablet uygulamalarıyla dikkat çeken sanal müzeler var. Bu alanda bir nevi ‘patlama’ yaşanıyor. Amerika’da ve Avrupa’da müzeler için uygulama hazırlayan şirketler ciddi para kazanırken, teknoloji meraklısı sanatseverler de bu deneyimden mutlu gözüküyor. Müzelerdeki sergiler ve bu mekânda yer alan sanat eserleri hakkında daha fazla bilgi almanın, daha fazla eser görmenin yolu bu küçük uygulamalardan geçerken, artık her müzenin telefon ve tablet uygulamasına sahip olması âdeta gerek şart. Türkiye’nin önde gelen müzelerinden İstanbul Modern, Pera Müzesi ve Sakıp Sabancı Müzesi’nin de bu tür ‘uygulamaları’ mevcut.

Birçok müze, koleksiyonlarını dijital ortama aktararak dünyanın dört bir yanındaki sanatseverin erişimine açıyor. Kısıtlı sergileme alanlarını bu yöntemle kıran müzeler, koleksiyonlarını daha görünür ve erişilebilir kılıyor. Fakat kimi eleştirmenler dijital çağdaki bu atılımların ‘sanatsız müzeler’e doğru bir gidiş olacağını düşünüyor. İngiltere’nin en önemli sanatçılarından 76 yaşındaki David Hockney’nin geçtiğimiz yıl iPad’de yaptığı resimleri sergilemesi, teknoloji tutkunu sanatçı cephesinde de bu ‘dijital atılımın’ gayet olumlu karşılandığı şeklinde yorumlanabilir. Dijital çağda sanat ve sanat mekânları hızla kabuk değiştiriyor. Bu durum, sanat kurumlarına, müze yöneticilerine ve sanatçılara yeni roller yüklerken sanatseverlerin de bilgiye erişimini ve deneyimlerini değiştiriyor.

Musa İğrek, Londra
Zaman Gazetesi
16/2/2014

Yorumlar