Türkiye'nin ironik halleri


Yalın ve sıcak bir dili var. Figürlerinin şirinliğinden olsa gerek, görür görmez yüzünüzde tebessüm beliriyor. Yanı başımızda akıp giden hayattan sanatçı duyarlılığıyla malzemeler devşiriyor. Sonra bunları bir bir tuvallere, heykellere ve cam altı resimlere işliyor. Kendi deyişiyle "hac yolundaki karınca misali" renkli dünyasında, işler üretmenin derdinde. İnandığı yoldan ayrılmaya hiç niyeti yok. Ta gençliğinden tutunduğu iki damar hiciv ve ironi geçen onca zamana rağmen hâlâ çok canlı... Tablolarındaki figürler Ziya Osman Saba'nın 'Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi'nden çıkmışa benziyor. Pek çoğu mutlu, mesut...

Türk resminde hiciv geleneğini sürdüren sanatçılardan Mevlut Akyıldız'ın ayak izlerini ele veren sergisi, İş Bankası Kibele Sanat Galerisi'nde sanatseverleri bekliyor. Turkeyland adlı sergi sanatçının yıllar yılı süren işlerinden bir seçki niteliğinde. Ağırlığı her biri farklı bir hikâyeye bürünen tablolar oluşturuyor. Girişteki cam altı resimlerle bezenmiş devasa kapının yanı sıra galerinin ortasına serpiştirilmiş heykeller de görülmeyi bekliyor.

Serginin adından başlayalım... Sanatçı, Turkeyland için "İnsanlar eğlenmek için Disneyland'e gidiyor ama bu ülkede ağlanacak halimize gülüyoruz. Turkeyland'da yaşıyoruz ve ben bu kaotik yaşam içinde, yaşamın 'ciddi' yüzünün öbür tarafındaki komik ve eğlenceli olan yanına bakıyorum." diyor.

Galeriye girer girmez resimlerindeki kahramanlar sanki hep bir ağızdan aynı 'şey'i dile getiriyor: İçinde bulunduğumuz ironik halleri. 80'li yıllardan bu yana eserlerinde arabesk olgusu, kitsch, popüler kültür ve sokak kültürü hâkim. Eserlerin isimleri de bunu onaylıyor. On Dönüm Bostan Yan Gel Yat Osman, Ali Baba'nın Çiftliği, Üzümünü Ye Bağını Sorma, Körle Yatan Şaşı Kalkar, Önüm Arkam Sağım Solum Sobe, Kurbağa Terbiyecisi... Akyıldız bu tavrını şöyle açıklıyor: "Biz ne tam Doğuluyuz ne de tam Batılıyız. Doğu-Batı sentezine inanmıyorum. Biz tam iki arada bir derede kalmışız. Daha çok, atasözleri ve vecizelerle büyüyoruz. Ben de kimi zaman çalışmalarımda onlarla fantastik bir yapı kuruyorum. Biraz da tasavvuftan etkiler var tabii ki."

'YAŞAM O KADAR DA AĞIR DEĞİL'

Akyıldız'ın kadın-erkek ilişkisine, toplumdaki eşitsizliğe, çarpıklığa, popüler kültüre, gündelik hayata eleştirileri sokaktaki insanın diliyle 'yalın' halde eserlerini yansıyor. Geleneksel değerlerle de kurduğu bu bağlantı anlatmak istediğini daha görünür kılıyor. Gören göz için çokça da iğneliyor aslında. Akyıldız'a kulak verelim: "Hayatım, öğrencilik yıllarımdan beri hep gözlemle geçti ve hiçbir zaman belli bir taraf oluşturmamaya özen gösterdim. Hep dışarıdan bakmaya çalıştım. Aslında yaşamın o kadar da ağır, ciddi bir şey olduğunu sanmıyorum. Ama nedense çok ciddi bir hale sokuluyor. Yaşama ciddi bir duruşla baktığınızda her şey çözümsüz ve karamsar olmadığı gibi, daha rahat bir bakışı benimsediğinizde de sonuna kadar hafif olmadığını görüyorsunuz." Serginin kataloğundaki giriş yazısında Burcu Pelvanoğlu'nun söylediği gibi "Sokağı ne kadar iyi tanırsanız Akyıldız'ın resimlerinin içine o kadar girebilirsiniz."

Daha çok canlı ve kırmızılı renklerle ilerleyen bir dünyada, Mevlut Akyıldız'ın tablolarındaki ve cam altı resimlerindeki figürler, Kolombiyalı usta ressam Fernando Botero'nun 'şişman'larını andırıyor biraz da. (Sergi için hazırlanan katalogda Akyıldız'ın, 1990'da İsviçre'de Botero'nun yaptığı kocaman bir heykele sarılmış fotoğrafı görülmeye değer.) Sanatçının Galata'da tarihî bir apartmanın kapısı için yaptığı Kazanova'nın Gönül Kapısı adlı büyükçe eser kadın ve erkek ilişkisini güçlü bir mizahla önümüze seriyor. Tosbağa Terbiyecisi, Kurbağa Terbiyecisi, Armut Tatlısı gibi bronz heykellerin de aynı tezgâhtan çıktığını hatırlatalım. Mevlut Akyıldız'ın pek çok hikayeye davet eden sergisi 16 Nisan'a kadar açık kalacak.

Musa İğrek, İstanbul

Zaman Gazetesi

21/03/2011

Yorumlar