Şehre bir bienal gelir...


Hikâye tanıdık. Kafka'nın roman kahramanı Gregor Samsa bir sabah uyanır, kendini bir böcek haline dönüşmüş olarak bulur. Onun için artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Mardin'in Kasımiye Medresesi, Tokmakçılar Konağı, Zinciriye Medresesi de aynı rüyadan çıkmışçasına bir sabah uyanır ve sihirli bir el içlerini, dışlarını çağdaş sanat eserleriyle doldurur. Bu tarihi yapılar bilindik yüzlerinden sıyrılıp başka bir hale ‘dönüşür'. Mardinliler, bu rüyaya yabancı değildir. Zira, Kasımiye'de ekimde açılan ve bienale bir nevi göz kırpan “Davetinizi Aldım, Teşekkürler!” sergisi, bu etkinliğin habercisiydi.

Mardin, cuma günkü açılışla bir ay sürecek bir bienale kavuştu. İstanbul ve Sinop'tan (akıbeti hakkında henüz bir haber yok) sonra Mardin de bienalli şehirlerden artık. Bienallerin kentlere kattığı canlılık malum. Mardin'de de aynı coşku hakim. Şehrin semalarında süzülen uçurtmalar gibi renkli her yer.

BU DA NEYİN NESİ?

Mardin Valiliği ve Başbakanlık GAP İdaresi'nce desteklenen, küratörlüğünü Döne Otyam'ın üstlendiği, danışmanlığını Ayşegül Sönmez ve Ferhat Özgür'ün yaptığı Mardin Bienali'nin başlığı ‘AbbaraKadabra'. Mardin'de hem ev hem de sokağa geçit veren binlerce yıllık mimari yapı olan abbaralardan geliyor bu başlık. Ekip AbbaraKadabra'yı şöyle açıklıyor: “Abbara'lar, modern hayat yokken modern hayata dair sözü ve önerisi olan yapıların ta kendileri. Abbaralar bu yüzden sosyolojik, mimari ve felsefi öneriyi içeriyor. Projenin açılış kelimesi abbara, kentin yüzyıllarca öncesinde görmezden geldiği kamusal ve özel arasındaki diyalektiğe vurgu yaparak bugünü daha iyi anlamamızı sağlıyor.”

Bienal'in Tokmakçılar Konağı'ndaki ikinci günkü açılışında meraklı gözlerin yanı sıra nelerin olup bittiğinden habersiz Mardinliler de vardı. Nezaket Ekinci'nin açılıştaki performansından sonra önceki akşam sıra Funda Karakuş'taydı. Kalabalıktan yükselen sesler bienalin etkisini ele veriyordu. “Çağdaş sanat, tabii, iyi hoş da…” türünden yarım kalan cümlelerin yanı sıra hayran hayran eserleri inceleyen meraklılar da vardı. “Bienal de neyin nesi?” sorusu ise odalarda uçuşuyordu.

BİENAL KÖPRÜLER KURAR

Mardinliler çağdaş sanata olan yabancılıklarını bir nebze üzerlerinden atmış. Mardin'de açılan Kent Müzesi ve Dilek Sabancı Sanat Galerisi'nden sonra halk gittikçe sanatla bağlarını kuvvetlendiriyor. Bunda kentin kendi kimliğini koruma çabası ve kültürel faaliyetlerin etkisi büyük. Lakin mekânı dolduranların çoğu çağdaş sanatın kavranamayacak kadar karmaşık olduğu klişesine tutunmuştu sanki. Sessizdiler. Meraklıydılar. Fransız sosyolog Pierre Bourdieu'nun şu kışkırtıcı sorusunu kalabalığa birilerinin fısıldaması gerekiyordu sanki: “Soruyorum, neden bu kadar eleştirmen, bunca filozof, bir sanat eseriyle yaşanan deneyimin açıklanamaz, tanımlanamaz olduğunu ve sanat eserinin tanımı gereği aklın kavrama kapasitesini aştığını iddia etmekten böylesine hoşlanıyor?”

Mardin Bienali'nin danışmanı Ayşegül Sönmez, bienale dair bir tilki gibi akıllarda dolaşan sorular için şöyle diyor: “1. Mardin Bienali, tarihi kent Mardin'e bir şeyler öğretme endişesi taşımıyor. Bir bienal, kente ne katar diye soruluyor? Bir bienal, bir kente ne katmalı? Bence her bienal kendi koşulları kendi özgüllüğü içinde değerlendirilmeli. Bu bienalin Mardin'e ne katacağı ne katabileceğine gelince... Bunu bir liste halinde sıralamak son derece yanlış olur. Bu aynı zamanda tek taraflı bir ilişki demektir ki bienalin en büyük özelliği karşılıklı kültürel diyaloglar, köprüler kurma isteğidir.” Bienal'in küratörü Döne Otyam ise “Mardin Bienali kentle, mekânla, kentin tüm zamanlarıyla ve şimdisiyle ilişki kurmayı amaçlıyor. Mardin'in, bilinen büyülü ve turistik imgesinden öte; tarihinde, zamanında, ışığında sakladığı sırrı keşfetmesini, bugünle, gelecekle ilişki kurmasını. Aynı abbaralar gibi.” diyor.

MEKANDAN BAĞIMSIZ İŞLER

Sergideki işlere ve sanatçılara gelince. Sanatçıların bir kısmı Kasımiye'deki sergiden tanıdıktı. Bienal'de Mithat Şen, Erdağ Aksel, Gülay Semercioğlu, Ben Rivers, Lawrence Weiner, Shaun Gladwell, Ursula Mayer, Adrian Paci, Fatih Tan, Maurizio Pellegrin, Mehmet Çeper, Çınar Eslek, Serkan Demir, Arzu Başaran ve Hakan Irmak gibi sanatçıların yer aldığı altmış bir isim var. Mardin Bienali için üretilmiş işlerin yanı sıra mekândan bağımsız, başlığı biraz ıskalamış, eski işler de yok değil.

5. İstanbul Bienali küratörü Rosa Martinez “İdeal bir bienal özünde politik ve ruhani bir şeydir.” der. Mardin Bienali'ni daha kıdemli ve epey politik geçen 11. İstanbul Bienali'yle düşününce, bu türden işlere rastlamanız olağan değil. Oysa kahvehanelere veya sokaklara yolunuzu düşürdüğünüzde durum çok daha farklı. Çağdaş sanatın tezgâhı Mardin'e kurmasının ardından ne kalacağını / gideceğini kestirmek zor. Kuşkular bir yana, böyle bir etkinliği gerçekleştirme cesareti çok önemli. Bakalım diğer kentler de bu coşkuya özenecek mi?

Musa İğrek, İstanbul

Zaman Gazetesi

07/06/2010

Yorumlar