Thalasso'nun kaleminden Zonaro'nun fırçasından yüz yıl önceki istanbul


İstanbul için ne yazılsa, ne çizilse hep eksik kalacaktır. Zamanın çarkları döndükçe koca bir denizin dibindeki inciler, mercanlar gibi bir bir açığa çıkıyor, onun için söylenenler. Tanpınar'ın kışkırtıcı sorusu belki de en çok bu şehirde varlık gösterir: 'Niçin geçmiş zaman bizi bir kuyu gibi çekiyor?' Bu sonsuz İstanbul rüyasından, arada bir uyansak da o, hep sıcaklığını korur.

Bohem ve arafta kalmış bir yazar olarak tanımlanabilecek Venedik kökenli İstanbullu bir Levanten olan Adolphe Thalasso'nun (1855/57-1919) bir kuyu gibi çekecek kitabı, yaklaşık yüz yıllık rüyanın ardından artık Türkçede. Thalasso'nun yazıp, Osmanlı Saray Ressamı Fausto Zonaro'nun resimlediği ve 1908 yılında Paris'te özel tekniklerle, üç yüz adet basılan Dersaadet/Saadet Kapısı İstanbul (İstanbul The Gate to Bliss), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ tarafından yayımlandı. Kitabı, Thalasso'nun pek bilinmeyen hayat öyküsünü de ekleyen Ömer Faruk Şerifoğlu hazırlamış.

"Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla. Ey İstanbul, Sultanlar Şehri! Ey İstanbul, Saadet Kapısı! Övgüler olsun sana! Sen Allah'ın iki dünyaya birlikte bastığı mühürsün!" cümleleriyle başlayan kitap 'Şehir ve Yaşam', 'Kadın' ve 'Aşk' başlıklarıyla üç bölüme ayrılmış. Thalasso'nun metnine, Zonaro'nun uzun uzun incelenecek kırk dokuz resmi eşlik ediyor. Resimler Fransa'da bir özel koleksiyonda yer alıyor. Erol Makzume'nin desteğiyle kitabın Türkçedeki yeni baskısında yer alan görseller, bu orijinallerden çekilen fotoğraflar.

Victor Hugo'dan Sarah Bernhardt'a, Namık Kemal'den Abdülmecid Efendi'ye, Paris ve İstanbul'daki sanat çevrelerinden önemli dostluklar edinen Thalasso, kitapta çokça yer eden şehre dair övgü cümlelerinin hep eksik kalacağını yer yer hissettiriyor. Şair kimliğinin de etkisinden olsa gerek, insanı dili içinde kaybolunacak bir dünyaya davet ediyor. Burada hemen söyleyelim Thalasso, şehri anlatırken asla (epey eleştirdiği oryantalistlerin, Türk sanatı yaptıklarını zannettiklerini söyler) yolu bu büyülü şehre düşen oryantalistlere benzemez. Bizden biri olarak şehre bakar. Kitaptaki tasvirlerden öteye beriye konmak isteyen, tüm şehri içine almaya çalışan bir yazarın ruh hallerini okumak mümkün. Bohem bir hayat süren Thalasso, edebi eserler dışında, Osmanlı'da resim, müzik ve tiyatro konuları üzerine kitaplar yayımmış. (Türkiye'de resim sanatına dair ilk kaynaklardan biri olan Osmanlı Sanatı, geçen yıl Kültür AŞ tarafından yayımlanmıştı.)

'Ressam-ı Hazret-i Şehriyari' Fausto Zonaro da yayımlanan kitaptan duyduğu sevinci şöyle anlatıyor: "Onca heyecan arasında kitabım çıktı, Der i Seadet. Yirmi yıldır titiz, yılmak bilmez bir çaba ile suladığım tarlama cömertçe attığım tohum." Zonaro'nun resimleri Thalasso'nun metninin ete kemiğe bürünmüş hali adeta.

Kitapta, Gündoğumunda İstanbul, Sabah Namazı, Balıkçılar, Ramazan Gecesi, Arzuhalciler, Bayram, Sandal, Geceler, Hamam, Çingeneler, Kız Kulesi, Keyif, İlkbahar Bayramı, Yalnızlık, Ayşe, Haşiş'in Rüyası, Mezarlıklar, Şeytan Dudu, Terk Edilme, Nargilenin Şarkısı gibi başlıklar taşıyan yirmi kadar metin yer alıyor. Kitaptaki bazı konular öykü tarzında yazılmış. Musa Yaşar Bey'in, Zülma Hanım'ın, Cevher Bey'in, Ayşe'nin, Gülizar Hanım'ın, Aziz Bey'in hikâyeleri ilginç insan tipleri ortaya koyarken, Thalasso, İstanbul'un gündelik hayatından kesitler, kulağına fısıldanan hikâyeler, gözüne takılan ayrıntılar aktarıyor okura.

Ömer Faruk Şerifoğlu, birkaç kez müzayede de görülen ve büyük rakamlara satılan Dersaadet'in 1908'deki ilk baskısından 10 kadar nüshanın halen İstanbul'da olduğunu tahmin ettiğini söylüyor. Onlara ulaşmanın meçhuliyetini bir tarafa iliştirirsek, Kültür AŞ'nin özenli bir baskıyla sunduğu kitap, pek kıymetli, evladiyelik bir eser diyebiliriz.

***

Tadımlık...

Yalnızlık


"Akşamın karanlığı yavaş yavaş çöker ve griye çalan bir kütle halinde Üsküdar'ı doldurur. Işıklar, tıpkı yıldızlar gibi, havanın akışkan karanlığını delip geçerek birer birer yanar. Yukarıda minarenin üstünde, müezzin müminleri yatsı namazına çağırır ve onun duası da, akşam gibi, şehrin üzerine çökerek onu sesiyle doldurur. Geciken tüccarlar evlerinin yolunu tutar ve sessizliğin içinden, Boğaziçi'ni okşayıp geçen esintilerin, belli belirsiz duyulan mırıltısı sıyrılır."

Musa İğrek, İstanbul
Zaman Gazetesi
21/02/2010


Yorumlar