Görsellik tarihimize 'ikiz' giriş

Yahya Kemal Paris'ten Üsküp'teki pek sevgili beybabacığına kartpostallar gönderir. Baba ve oğul arasında gidip gelen toplam yüz otuz sekiz kartpostalın dağılımı ise şöyledir: 49 tanesi kişiler (sanatçı, devlet adamı, bilgin vs.), 29'u kentsel manzaralara, 252si dış yapı görüntülerine, 6'sı da iç mekân görüntülerine aittir. Geri kalanlar ise heykel ve tarihsel sahneleri konu alır. Yahya Kemal, babasına hiç görmediği bir dünyayı anlatırken fiziksel çevreyi görselleştirmeyi çok merkeze almaz. Baba da oğul da bunun derdinde değildir. Bu girişi, görsel kültürümüzün nereye odaklandığını ele veren küçük bir ayrıntı, akılda kalacak bir hikâye olarak sayabilirsiniz.

Akın Nalça Kitapları bu kez kenarları ince ince kırpılmış kalınca bir ikiz kitap sunuyor okurlara. Kitabın bir yüzü Uğur Tanyeli'nin yazdığı 'Türkiye'nin Görsellik Tarihine Giriş', öteki yüzü ise Ali Taptık'ın fotoğraflarından oluşan 'İstanbul'u Resmetmek'. İki kitap yan yana okununca ise ortaya "Türkiye'nin Görsellik Tarihine Giriş: İstanbul'u Resmetmek" başlıklı bir eser çıkıyor. Bu ikili başlık kitabın derdini de hafifçe belli ediyor. Tasarımını Bülent Erkmen'in üstlendiği iki kitap sırt sırta vererek Türkiye'de üstüne pek kafa yorulmayan görsellik tarihi konusuna eğiliyor. Kısacası "daha önce sayısız kişinin gittiği bir yerde, asla görmediği, farkına bile varmadığı neyi görüp görselleştirdiniz?" sorusunu içinize fırlatıp atıyor.

FOTOĞRAF ÇEKMEK YASAKTIR

Fransız usta yazar André Gide'in edebiyatta bütünü kendi içinde temsil eden yapılar için kullandığı 'mise en abyme' (sonsuzluğa düşüş) deyişini bu ikiz kitaba yormak mümkün. İstanbul özelinde çıkılan Türkiye'nin görsellik tarihi, ülkenin genelindeki sıkıntıyı bu büyülü şehirden okumaya çalışıyor. Buna bir kapı deliğinden odanın içine bakmak da diyebiliriz. Birinci kitabın kuramsal olarak söylediğini, ikincisi fotoğraflarla mühürlüyor. Tanyeli'nin tasvir ettiği yüzlerce yıllık görsel üretim kıtlığına, Taptık yeni ve ürkütücü bir İstanbul işaret ediyor. Prof. Dr. Uğur Tanyeli, "Türkiye'nin Görsellik Tarihine Giriş"nde, görsellik konusuna yeni biçimlerde bakıyor, pek çok kimsenin görsellikle alakalı olmadığı düşündüğü kültür pratiklerini, olguları ele alıyor.

Günümüzde görsel malzemeyi oluşturan en büyük araç fotoğraf. Lakin bu ülkede sıradan bir kamu binasını veya askeri bir bölgeyi çekmek çok da kolay olmuyor. Hemen "fotoğraf çekmek yasaktır" ibaresi önünüzü dikiliyor. Birkaç yüz yıl geriye gittiğimizde ise durum pek de farklı değildir. 19. yüzyıla kadar gelen Avrupalıların yazdığı seyahatnamelerde kentin içinde kroki yapmanın casusluk olarak yorumlandığına dair pek çok ifade de geçer. Kısacası fotoğraf makinesi, harita ve resim kimi zaman tehlikeli görülmüştür. Tanyeli bu güncel sorunlarla başlıyor kitabına. Dokuz bölümlük çalışmasını ise şöyle açıklıyor: "Türkiye'nin Görsellik Tarihi çok az yazılmış, üstelik, hemen daima sanat tarihi meselesi olarak ele alınmış ve orada da ender istisnalar dışında "sanatta Batılılaşma" sorunsalı çerçevesinde düşünülmüş bir konu. Bu kitaptaysa, fiziksel gerçekliğin bazı teknik araçlarla ifade edilmesi ve aktarılması meselesi olarak ele alınıyor."

Ali Taptık İstanbul'u Resmetmek'te, şehrin dört bir semtinden fotoğrafları sunuyor. Yıkılmış binalar, çer çöp içine sıkışmış yapılar, öteki İstanbul'un görmek istedemediğimiz halleri... İç karartıcı gündüzü, insanı soğutan sokakları... Yahya Kemal bu fotoğrafların işaret ettiği ürkütücü manzarayı görseydi 'Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre bedel' mısraına yazmayacaktı kuşkusuz.

Mimar Sinan'ın havayî terazisi nasıl çalışırdı?

Uğur Tanyeli, Osmanlı mimarlığında yer alan, ancak ihmal edilmiş bir konuyu da kitapta işliyor. Osmanlı ölçüm teknolojisi tarihinin arka odalarında dolanan Tanyeli, Mimar Sinan'ın hayatını anlatan metinlerde adı geçen 'havayi terazi' adlı bir arazi ölçüm aracının kullanımı da ilk kez bu kitapta açıklıyor. Tanteli, Kırkçeşme suyolunun yapımını anlatırken 16. yüzyıl belgelerinde varlığından söz edilen, fakat uzun zamandır ne olduğu saptanamayan bir aleti de tanımlıyor. Osmanlı mimarlarının gizli ustalığını bir nebze olsun ele verecek bu alet, mimarlık tarihi açısından da önemli bir açığı dolduracak.

Musa İğrek, İstanbul

Zaman Gazetesi

08/02/2010

Yorumlar