Yassı bir dünyanın ürkütücü halleri


İnternet devi Google'ın tüm dünyayı baştan ayağa önümüze seren Google Earth adlı nimeti(!) günümüz insanına koca aleme oturduğumuz yerden bakma imkanı veriyor. Ama önümüze serilen dünya yuvarlak değil, yassı. Ülke ülke, şehir şehir, sokak sokak bakınmayı sağlayan Google Earth'ün aslında sessizce fısıldadığı bir hakikat var: Gittikçe tekdüze bir hale bürünen dünya... Çoğumuzun ıskaladığı veya çocuksu bir edayla dile getirdiği bu gerçeklik olduğumuz yerde mıhlanmamıza sebep olacak kadar ürkütücü.

Usta yazar Stefan Zweig, sanki bugünleri görüyor gibi ta 1920'lerde 'tekdüze bir dünya'dan yakınıyordu: "Son yıllarda yaptığım değişik gezilerde kimi ezgilerle mutlu oldum, fakat dünyadaki tekdüzelik karşısında ürperti duydum. Yaşam tümüyle değişiyor, her şey birbirine benzemeye başlıyor; kültür bile bir düzene sokuluyor, tekdüze bir hale geliyor. Ülkeler sanki iç içe geçiyor, insanlar belli bir şemaya uygun yaşamaya çalışıp yaşıyor, kentler de dış görünüşüyle birbirine benzemeye başlıyor." Zweig, bu kanısına yeryüzünden varmıştı kuşkusuz. Günümüz insanı ise yukarılardan bir 'tık'la bu tekdüzeliğin garipliğini istediği anda görebilir.

Fransız sanatçı Claude Closky'nin Akbank Sanat'ta açılan 'Yazı mı Tura mı' adlı sergisi tam da yukarıda hayıflandığımız meseleyi irdeliyor. Galerinin girişinde 10x2,5 metrelik masada 'Yassı Bir Dünya' adını verdiği uzunca işinde Google Earth'ten kopyalayıp indirdiği 1000 siyah-beyaz A4 boyunda kâğıtlar yer alıyor. Dünyayı bu imajlar üzerinden okuyan Closky, izleyiciyi hassas bir yerinden yakalayıp sessizce kışkırtıcı soruların eşiğine bırakıyor.
Eşyanın öteki dili
Bu sessizlik sanatçının bilinçli bir yönlendirmesi diyebiliriz. Kelimeleri bir kenara bırakan modern zamanların insanına bir gönderme aslında. Zira her şeyi tıpkı çocuklar gibi kelimelerden yoksun görüntülerden, okuyoruz. Dünyanın dört bir yanından alınan bu görüntülerin bir yüzündeki nokta, diğer yüzündeki yerin 180 derece karşısı. Yani dünyayı yassı olarak düşündüğümüzde İstanbul'un olduğu imajın diğer yüzünde koca bir okyanus yer alıyor. İmajların siyah beyaz olmasının esprisi ise insanoğlunun kendince allayıp pullayarak dönüştürdüğü dünyayı aslında ne çok sıradanlaştırdığı, aynileştirdiği. Bu durum üzerinde bir an durup derin düşüncelere dalmayı gerektirir. Önünüze serilmiş alamet-i farikası kalmayan tekdüze bir dünya, daha da özelinde şehirler, insanlar...

Galerinin üst katında ise sanatçının 'No Choice' ve 'Geo Metry' adlı iki işi daha sanatseverlere sunuluyor. Serginin 'Yazı mı Tura mı' adlı sorusu burada da devam ediyor, hatta daha da belirginleşiyor. Sanatçının No Choice (Seçimsizlik) video enstalasyonunda iki dev sinevizyonun arasında iki görüntüden birini tercih etmek zorundasınız. Kısacası ya yazı ya tura. İzleyici bu seçimi yaparken sanat tarihine, haber dünyasına, gündelik hayata, hızlanmaya, tüketim toplumunun markalarına, kelimeler arasındaki imajlara dair ipuçları yakalıyor. Eşyanın öteki dilini okuyor. (Bu sorgulama sizi Milan Kundera'nın 'Yavaşlık' adlı kitabına götürebilir.) Sanatçının 'Geo Metry' adlı işinde ise dijital bir plazmada yer alan dünya haritasından sürekli yükselen kareler, üçgenler ve yuvarlaklar var. Bu da sınırlı dünyada sonsuza giden işaretleri anlatırken insanoğlunun destursuzca hakim olma arzusunu ele veriyor. Ali Akay'ın küratörlüğünü yaptığı sergi 6 Mart'a kadar görülebilir.

Yorumlar