Uluç, bu kez daha 'uç'larda

"İnsanın hayatla kurduğu ilişki en çok ellerinden okunur" derler. Onlar sahibinin tüm hallerini ele verir. Sağ ve sol elin birlikteliği, ayrılığı her an bir başka görünür. Hele bu eller bir sanatçının ise biraz daha durup düşünülmesi gerekir. Usta sanatçı Ömer Uluç'un Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu'nda açtığı 'Sağ El, Sol El Desenleri' adlı sergi, belki işinizi kolaylaştırıp, ıskaladığımız bu 'sır'rı açıklayabilir. Uluç'un kemoterapi tedavisi sırasında yaptığı desenler, kişinin kendi bedeniyle kurduğu ilişkiyi keşfetmesini, bunun yanında 'yavaşlık' olgusunun sanatçının işlerine kattığı etkiyi anlatıyor. Yavaşlık demişken, Milan Kundera'nın Yavaşlık adlı kitabında dediği "Yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır." sözünü bir tarafa iliştirmek lazım. Zira Uluç'un da kemoterapinin ağırlığı altında yaşadığı anlar, sol elinin yavaşlığıyla pek çok anımsama yaparak, derinlerden bir şeyler koparıp getirmiş, yeni işler çıkartmış.

Ömer Uluç, tek bir sergiyle yetinmemiş. Sanatçının açtığı ikinci sergi ise 'Parçalanmanın Kimyası'. Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde yer alan bu sergide Uluç, fizikteki parçalanma üzerine kafa yoruyor. "Fiziğin gerçekliği renklerin dünyasında nasıl karşılık bulabilir, bu son derece bilimsel temelli fiziksel gerçekliğin kimyasını sezmek ve bu dünyanın sıra dışı hallerine yakınlaşabilmek mümkün müdür?" sorularının peşine düşüyor. Uluç'un iki sergisi birbirini bütünlüyor diyebiliriz. Galerinin alt katındaki resim, enstalasyon, lazer efektli üç boyutlu işler ile üst kattaki çizimler ve desenler iç içe geçmiş bir halde.

'Sanki orada başka biri var'

Usta öykücü Tomris Uyar'ın kırmızı rengin gölgesinde pek çok 'şey'i anlattığı kitabı Aramızdaki Şey'de, kahramanın biri (Uluç'u andıran) uzun bir sarmal çizercesine "İnsan önce renklerden başlamalı değişmeye" der. Ömer Uluç'un kemoterapi sonrasında renginin dilinde yine mizah yine duygusallık var; ancak bu biraz daha derinleşmiş, daha da uçlara kaymış. Sıra sıra dizilen 'Yağmurlar', 'Karıncalar', 'Bunlar Var', 'Sarı Humma', 'Şemsiyenizi Unutmayın', 'Parçalar', 'Düşme', 'Tüm Bu Durum', 'Masumiyet Müzesi' desenlerinin isimleri ve renkleri nelerin yaşandığını ele veriyor. Bu dönemde yaklaşık 700 desen çizen Uluç, sol eli için bakın ne diyor: "Sol elinle çizdiğin zaman, sanki orada başka biri var gibidir... Başka birisi seni yönetiyor, sürüklüyor gibidir." Birbiri ardına dizilen çizimlere baktıkça Uluç'a sol elinin kattığı yavaşlığı ve yabancılığı okumanız mümkün.

Ömer Uluç için sanat 'gölgedeki, katmanların altındaki, saklanmış, görülmesi çok zor figürleri avlama'dır. Serginin alt katında Uluç'un alâmet-i farikası cinler, canavarlar sanatseverleri avlamak için pusu kurmuş adeta. Robert Morgan'ın dediği gibi "Uluç'un deniz yaratıkları bizi cezbeder, ama huzursuz da eder."

Ömer Uluç'un işlerini takip edenler bilirler, bu kez de yeni şeyler söylüyor sanatçı. Uluç'un "Bir üslup, yani devamlı 'Ben buyum, bu benim üslubum' demek. Kendi kendini bir olumlama, bir tasdik. Kendi kendini tebrik ediyorsun, ama ruhsal, problematik, canlı bölümünü kapatıyorsun." sözü bu ısrarını ele veriyor. İç içe geçişler, anlamlandırmada zorlanılacak büyülü dünyalar, sizi huzursuz eden, kimi zaman sarsan eserler, sürekli ağını genişleten bir sanatçıyla karşı karşıya bırakıyor. Sergiyi gezdikten sonra yolunuzu buraya düşürmenin dayanılmaz hafifliğini/ağırlığını hissedeceksiniz şüphesiz. Sergiye bir katalog ve Cem Yardımcı'nın Ömer Uluç'un 'Beylerbeyi Cinleri' sergisinden hareketle çektiği film eşlik ediyor. Uluç'un her iki sergisi 13 Aralık'a kadar gezilebilir.

Musa İğrek, İstanbul
Zaman Gazetesi
25/11/2009

Yorumlar