Benim adım çizer-boyar

Tüplerden çıkan boyalar yapaydır onun için. Kadim devirlerden bir nakkaşın ruhu sanki ucundan kıyısından ona bulaşmış, aynı gökyüzüne bakıyor. Kendi renklerinin, boyasının peşindedir. Doğal olanı bulmak arzusunda yol alırken tarih öncesi sanatla ilgili kitapta bir tarif çıkar karşısına. Tünel'deki Haşet Kitabevi'nden aldığı kitabın yazarı Mauduit aradığını kulağına fısıldar. Davul tozunu, minare gölgesiyle karıştırmasını gerektiren bir tarif değildir bu. Gayet saf ve açıktır her şey.

Tüm doğallığıyla uzayıp giden bir liste vardır önünde; toprak, bal, yumurta, kemik iliği, sabun, ot, yağ... Bu tariften hareketle malzemelerini kaynatır, karışımı kâğıtlara sürer daha sonra çakmak taşı ve toprak boyalarla onları cilalar. Ardından sivri kalemlerle konturlarını belirler. Toprak boyalarla, çini mürekkebiyle çalışmalarını boyar. Kilim, iplik boyayan köylü kadınların çocukluğundan kalma derinlerdeki hayalleri pusuda bekler durur sanki. Eski ciltçilerden aldığı ilhamla eserlerine (haşerattan korumak için) tütün suyu katar. Ne resim, ne guaj, ne suluboya olan bu desenlerine 'art' sözcüğünden yola çıkarak 'ure' ekler ve kendi işlerine ad olacak sözcüğü bulur: Arture.

Hiçbir sanat akımına dâhil etmiyor kendisini. Resim, şiir, felsefe sarkacında bir yerde duruyor. Hikâyeleri sadece hayallerle değil daha çok kelimelerle donanmış 'kahve'den bir dünya. İşlerine bakınca onun kalem cızırtılarını duyabiliyor, ruhunun labirentlerini görebiliyorsunuz. Çalışmalarının ardındaki sır, vaktinin çoğunu alan okumalarda saklı. Serde ressamlıktan çok yazarlık var diyebiliriz. Okuduklarından devşirdiklerini minik defterlere çizer. Sayısı pek çoktur bunların. Ferit Edgü onun için "O, bir düşünceyi resmetmek ister. Bu nedenle, ressam sözcüğü ona pek yakışmaz. Öteden beri kendine yakıştırdığı sözcük 'çizer-boyardır'. Oysa çizer-yazar belki daha uygun düşer onun uğraşına. Çünkü o çizdiği kadar yazardır." der. Bir de kendisine kulak verelim: "Maceranın en başında resmin benim için bir amaç değil ancak bir araç olabileceğini hemen anlamıştım. Başka bir şey, başka bir ifade aracı, resim ile yazı, resim ile şiir arasında bir şey bulmak gerekiyordu. Başka bir sanat bile demeye cesaret ediyorum."

Söz uzadı. Epey meraklanmışsınızdır, bu hikâyenin sahibini. 1933'te Haliç'in ucunda Eyüp'ün Bahariye semtinde doğar Yüksel Arslan. Fabrika işçisi bir babanın, ev kadını bir annenin çocuğudur. Mahallede çizer olarak minik yaşında nam salar. Lise dönemlerinde ise edebiyatın büyülü dünyasına düşer. Akademiye gitmez, sanat tarihi okur. İlk sergisini 1955'te Adalet Cimcoz'un Maya Galerisi'nde açar. 1961'de ise Ferit Edgü'den bir mektup alır, Paris'e gider. Bu bir kırılmadır onun için. 1970'te Paris'e yerleşir ve bir daha ülkesine dön(e)mez. Ta ki bir sergiye kadar. Bu dönüş manidardır. Zira doğup büyüdüğü semt tüm cömertliğiyle yine ona kapılarını aralamıştır.

santralistanbul'da açılan Yüksel Arslan Retrospektifi sanatçının 1950'li yıllardan bu güne Arture öncesi ve Arture sonrasına ait eserlerini kapsıyor. Sergide 'Artur(c)', 'Kapital', 'Kapital'in Güncelleştirilmesi', 'Etkiler', 'Autoartures', 'İnsan', 'Yeni Etkiler' dizilerinden çalışmaları, bu dizilerini oluştururken yaptığı binlerce deseninden bir seçki var. Levent Yılmaz'ın küratörlüğünde hazırlanan sergide Arslan'ın 500'ün üzerinde eseri yer alıyor. Sanatçı, yaklaşık 40 yıl sonra bu şehre gelirken yanına sadece minicik bir rafı dolduracak kitaplarını getirmiş desek, bu muhalif ve sıra dışı bir çizer-boyarın sureti kendini daha da belli edecektir.

Hayvanlar, insanlar, delilik, hastalıklar, sıkıntılar, sefalet, kapitalizm, arada kalmış ruhlar, sinemacıların, bestecilerin hayatları hep çengeline takılır sanatçının. Arslan'ın işleri dizi dizi ilerler. Sergide sanatçının tüm bu dizilerini görmek mümkün. Bunun yanında çok kıymetli defterleri, sanatçının kendi sanat anlayışını ve entelektüel dünyasını biçimlendirmede önem taşıyan kişilerle ilgili fotoğrafları, mektupları yer alıyor. Sergi boyunca da Cevat Çapan, Mete Tunçay, Ferda Keskin gibi isimlerin katılacağı 'Çarşamba Konuşmaları' düzenlenecek.

Nev-i şahsına münhasır Yüksel Arslan'ın muhalif kelimesine sığmayacak kadar muhalif ve ince sergisi 21 Mart 2010'a kadar santralistanbul'da görülebilir.
Musa İğrek, İstanbul
Zaman Gazetesi
22/09/2009


Yorumlar