Geleneksel sanatları Anadolu'ya taşıyorlar


Geleneğin izinde üç sanatçı. Biri ebrucu, biri hattat, biri de müzehhip. Hepsi de klasik sanatların ustaları Hasan Çelebi, Hüseyin Kutlu ve Sadreddin Özçimi'nin rahle-i tedrisinden geçmiş. Onların hikâyesine geçmeden evvel merhum hattat Ali Alparslan'ın yaşadığı bir hatırayı nakletmek sözün uzayacağı yeri ele verecektir.

Bir gün Ali Alparslan'dan Anadolu'da bir üniversitede ders vermek üzere hoca istenir. Bu teklifi ilettiği talebesinden gelen cevap hocayı çok üzer: "Biz oturduğumuz yerden yeteri kadar para kazanıyoruz. İl il dolaşmanın bir manası yok." Alparslan hoca, 'Her şey para mıdır?' diye derin bir üzüntüye kapılmıştır. Daha sonra birkaç öğrencisine bu kırgınlığını aktarır ve "Herhangi bir maddi probleminiz ve eşinizle alâkalı bir sorununuz yoksa bu sanatları Anadolu'ya taşımalısınız. Çünkü orada böyle bir imkân yok. Sizin bir tarafınızda Hüseyin Kutlu, bir tarafınızda Hasan Çelebi, bir tarafınızda da Fuat Başar var. Bu yüzden bu sanatları öğretmezseniz vebal altında kalırsınız." diye öğütler.

Hattat Mahmut Şahin, yıllar sonra Ali Alparslan'ın bu sözlerini düstur kabul ederek 2004'te Anadolu'ya doğru yola koyulur. Çeşitli illerde hocası Hüseyin Kutlu'nun himayesinde dersler verir. Şahin'in bu çabaları, geçtiğimiz yıl Bursa'da daha da köklenir ve Bab-ı Nun Atölyesi'ni açmaya kadar uzanır. Hat, bu filizlenme ile diğer klasik sanatları da çekmeye başlar. Anadolu seferine bu kez ebrucu Önder Ömer Cankurtaran ve müzehhip Muhammed Mağ katılır. Halka genişler.

İlk zamanlar sıkıntılar olsa da yaşanılanlar hayallerini dağıtmaya yetmez. Uzun mesafeler gözlerinde küçüldükçe küçülür. Yağmur çamur demeden İstanbul'dan Bursa, Eskişehir, İzmit ve Diyarbakır'a doğru yollara düşen sanatçılar, klasik sanatları Anadolu'ya taşımaktan bir hayli mutlu. Belediyelerin, valiliklerin, çeşitli atölyelerin bünyesinde ders veriyorlar. Üç sanatçı da hocalarından büyük bir destek alıyor. İstanbul'dan hocaların ders vermeye geldiğini duyan pek çok sanatsever kursların kapısını çalıyor. Taşradaki öğrencilerin yıldız yıldız ışıltısı, bu sanatlara karşı istekleri onların şevkini artırıyor.

'Anadolu'da talebe daha istekli'

Anadolu'daki talebelerin daha istekli olduğunu söyleyen Mahmut Şahin, Bursa'da yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Bursa Ulucamii'ni düşününce burası açık hat sanatları müzesi gibi; ama gelin görün ki bu ilde hat sanatını öğreten yoktu. Şimdi gelinen noktayı düşününce yıllar önce bu güzel işlerin çıkacağını açıkçası hiç ummuyordum. Klasik sanatlarda bir hocaya bağlılık esastır. İstanbul'da talebenin hoca değiştirmesi ise çok kolay. Öğrenci kendini yormuyor, tembelleşiyor. Anadolu'da bağlar daha kuvvetli."

Önder Cankurtaran, Diyarbakır'a doğru yola çıkmaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz günlerde bir keşif ziyareti yapan sanatçı yakında orada tekneyi kuracak. Klasik sanatların bu şehre hiç uğramadığını söyleyen Cankurtaran, "Diyarbakır, hattat Hamid Aytaç'ın memleketi olmasına rağmen kimse bu usta hattatı tanımıyor." diyor.

Sanatın talep işi olduğunu söyleyen Muhammed Mağ, aynı sıkıntıyı kendisinin de Erzurum'da yaşadığını aktarıyor: "Anadolu'ya açılırken kendimi gördüm bir anlamda. Biz de hoca bulmada zorlanıyorduk. Çok istekliydik. Öğrencilerdeki bu aşk ve şevk beni kendilerine çekti açıkçası."

Üç sanatçı geçtiğimiz haftalarda Bursa Bab-ı Nun Atölyesi'nde yetkin ve iyi işlerin olduğu bir öğrenci sergisi açtı. Anadolu'daki çalışmaların ilk ürünü olan eserler görenleri hayran bıraktı.

USTALARDAN KISA NOTLAR...

İstanbul'da bazı merkezler hariç kurslarda işin kültürü verilmiyor ve adeta klasik sanatlara balta vuruluyor. Orada ders verenlerin pek çoğunun geldiği gelenek maalesef belli değil. Ehil kişiler başta olmayınca ortaya iyi işler çıkmıyor. İyi niyetle yola koyulmuş olunabilir ama içeriden bakınca öyle gözükmüyor. Önemli olan sanat ahlakını öğrenmek, yetenek daha sonra gelir. Klasik sanatlar sertifikayla değil icazetle öğrenilir. Belediyeler sanatın herkes tarafından yapılabileceği anlayışı sunmaya çalışıyor. Üç aylık altı aylık kurlarla bu sanatlar öğrenilmez. Yerel yönetimler bu işe daha ciddi yaklaşmalı.

Musa İğrek, İstanbul
Zaman Gazetesi
9/2/2009

Yorumlar