'İslâm sanatları, yatırım aracı olarak görülmemeli'

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 125. yılını çeşitli etkinliklerle kutluyor. Sanayi-i Nefise Mektebi adıyla ressam Osman Hamdi Bey tarafından kurulan akademinin Geleneksel Sanatlar Bölümü, geçtiğimiz haftalarda 'Geçmişten Günümüze Geleneksel Sanatlar' başlığıyla 'kısa' bir sergi düzenledi.

Kamil Akdik'ten Rikkat Kunt'a, Muhsin Demironat'tan Macit Ayral'a, İsmail Hakkı Altunbezer'den Ali Alparslan'a, oradan da günümüze kadar pek çok ustanın ve halen akademide olan hocalarla öğrencilerin eserleri sergide yer aldı. Kısaca yolu bu üniversiteden geçmiş tüm sanatçıların eserleri aynı çatı altında toplanmıştı. Geleneksel sanatlar bölümü ilk kez böyle kapsamlı bir sergi düzenliyordu.

Üniversitenin 125. yılı dolayısıyla kapısını çaldığımız Tezhip Anasanat Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Taşkale, 'altın çağını yaşıyor' denilen klasik sanatlara dair pek dile getirilmeyen konulardan söz açtı. Taşkale, klasik eserlerin 'en gözde yatırım aracı' olarak görülmesinden tutun da, bunların sürekli aynı isimler etrafında tekelleşmesine kadar pek çok sorunu dile getirdi, biraz da yakındı. Geleneksel sanatların yaygınlaşması adına önemli işlerin yapıldığını söyleyen Taşkale, "Devlet duyarsız değil, İslam eserlerine sıcak bakıyor. Belediyelerin, vakıfların açtıkları kurslar da var; ama yeterince yaygın değiller. Belli bir kitle var. Her şey bunların etrafında dönüyor. Yarışma yapılıyor, jüri üyeleri hep aynı isimler. Bankaların, Kültür Bakanlığı'nın yarışmaları oluyor, yine üyeler karşılıyor sizi. Bu sanatlar belli kişilerin tekelinde yürüyor. Onlar da istedikleri gibi döndürüyor çarkı." diyor.

Klasik sanatlara olan ilgi gitgide artarken müzayedelerde özellikle hat eserleri yüksek fiyatlara alıcı buluyor. Geçtiğimiz aylarda müzayedeye çıkan Şevket Rado Koleksiyonu'ndan sonra önceki gün de Emin Barın Koleksiyonu satışa sunuldu. Taşkale, müzayedeleri ve koleksiyonerlerin klasik sanatlara ilgisini ise şöyle değerlendiriyor: "Bu ilgi, Sevgi Gönül, Sakıp Sabancı ve birkaç koleksiyonerin İslam eserlerine verdiği önemle başladı. Onlar sadece bir koleksiyon veya eser olarak düşünmüyorlardı bunları. Eserleri korumak ve kollamak gibi düşünceleri de yoktu, önemli olan eserin kendisiydi. Bu iki ismin vefatından sonra bir süre müzayedeler sönük geçmeye başladı. Lakin son birkaç yıldır bir canlanma var. Şevket Rado Koleksiyonu'ndan sonra ise büyük bir hareketlilik başladı. Ve pazar günü gerçekleştirilen Emin Barın müzayedesi de bu ilginin ne derece arttığını göstermiş oldu."

Hem Rado'nun hem de Barın'ın eserlerinin devlet veya bir koleksiyoner tarafından topluca satın alınması pek çok kimsenin dileğiydi. Fakat her iki müzayede sonunda eserler dağıldı. Müzelerimizin bu iki önemli koleksiyondaki eserleri toplu halde alıp sergilemede duyarsız kaldıklarını söyleyen Taşkale, "Rado'nun eserleri çok iyi bedellere satıldı. Emin Barın da öyle. Umarım İslam sanatlarına ilgi duyan birilerine ulaşmışlardır. Bunları yatırım aracı olarak değil, defalarca bakıp zevk alınacak sanat eserleri olarak görmeliyiz." diyor.

Son dönemlerde klasik anlayışın ötesinde pek çok eser görücüye çıkmaya başladı. Kimi ustalar bunu pek hoş karşılamazken kimileri yenilikten yana. Faruk Taşkale de bu gelişimi destekleyenlerden. Aynı zamanda tezhip sanatçısı olan Taşkale şöyle diyor: "Klasik bilgileri edindikten sonra kişiyi serbest bırakmak gerekir. Bakalım neler çıkıyor ortaya... Sanatçıların nefes almalarına izin vermek gerek. Sadece 'klasik, klasik' dersek, belli bir dönemi alıp bize ters düşen yerlerini geri bırakırsak, bu tutuculuk olur. Öyle ki klasik sanatlarda eleştiri geleneği yok diyoruz. Aslında var; yıkıcı, bozucu içine kapatıcı, uzaklaştırıcı bir eleştiri..."

Musa İğrek, İstanbul
Zaman Gazetesi
25/11/2008

Yorumlar