Fatih, bu kitapta at koşturuyor

Fatih Sultan Mehmet
Fatih-i İstanbul, Sultan Mehmet Han'ın doğudan batıya, kuzeyden güneye otuz yıl boyunca aralıksız süren seferlerini anlatan 'Fetihname', yeni harflerle ilk kez yayımlandı. Alman tarihçi Franz Babinger tarafından 52 yıl önce tıpkıbasım olarak gün yüzüne çıkan kitap, Osmanlı tarihçiliğinin klasikleri arasında yer alıyor. Bilinen tek ve orijinal nüshası Berlin Bibliothek National'da bulunan Fetihnâme, Sultan Fatih'in fetihlerinin yanında II. Bâyezid devrinin ilk yıllarını da anlatıyor. Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan eseri kaleme alan Kıvâmî'nin, anlattığı seferlerin bazılarına bizzat katılmış olması kitabın önemini artırıyor. Şiirsel bir dil ile fetihleri anlatan Kıvâmî, Arnavutluk'tan Bosna'ya, Midilli'den Eğrizboz'a yedi cihana hükmetmiş bir imparatorluğun fetih serüvenini gözler önüne seriyor.

Fetihname'nin bulunma öyküsü de bir hayli ilginç. Kıvâmî'nin Fetihnâme'sini yana yakıla arayan Millet Kütüphanesi'nin kurucusu Ali Emirî Efendi, Osmanlı Tarih Encümeni azalarından İskender Hoçi Bey'in bu kitaba tesadüf ederek almış olduğunu işitir. Kitap kurdu Ali Emirî, vakit geçirmeden giderek bu eseri ister. Ancak Hoçi Bey, yaşadığı maddi sıkıntı sebebiyle dönemin Amerika büyükelçisine bu kitabı hediye etmiş ve karşılığında bir miktar para almıştır. Pek çok kitaba sahip olan Hoçi Bey vaktiyle müracaat etmediği için Ali Emirî adına üzülür. Bu olaydan sonra Kıvâmî Tarihi ortadan kaybolur, Hoçi Bey de birkaç ay sonra vefat eder. Yıllar sonra sahaf Raif Yelkenci, Franz Babinger'e bütün şarkiyatçıların tanıdığı sahaf Rıza Nasrullâh'ın Kıvâmî adlı birisi tarafından yazılmış, şimdiye kadar bilinmeyen Fetihnâme adlı bir elyazmasını Almanya'ya sattığını söyler.

Hikâyenin gerisini Babinger şöyle anlatır: "Hoçi Bey'in, dostu Ali Emirî'ye oyun oynadığı şüphesizdir. Sözü geçen kitabı hiçbir suretle Amerika elçisine satmamış, evinde saklamıştır. Kitabın, aslında kimin malı olduğu bilinince, bu gizlemenin sebebi daha kolay anlaşılır. Elyazması, zamanında bir sultanın malı idi; Avrupa kütüphanelerinin serilerini teşkil etmiş emsali gibi saraydan aşırılmış, pazara çıkarılmış, İskender Hoçi Bey onu elde etmiş idi. İskender Hoçi Bey, hayata gözlerini yumunca, dolu dolu sandıklar içinde kitapları zaman zaman pazara sevk edilmiş, böylece Fetihnâme, Rıza Nasrullâh'ın eline geçmiş, nihayet bu tek elyazması, 1935 yılında Berlin-Prusya Devlet Kütüphanesi'ne satılmıştı. Bu elyaz ması, İkinci Dünya Savaşı'nda Beuron Manastırı'na, oradan Tübingen'e nakledilmiş olmasa idi harap olacak, belki de çalınacaktı." Rıza Nasrullâh'ın Berlin Millî Kütüphanesi ile olan ticarî münasebetini senelerden beri bilen Babinger, çok kısa bir sürede kitabı bulur ve 1955 yılında eserin tıpkıbasımını yayımlar.

Diyar diyar dolaşan eser

Anlaşıldığı kadarıyla Fetihnâme, gün yüzüne çıkana kadar Fatih'in diyar diyar dolaşması gibi elden ele gezmiş durmuş. Ancak kitabı kaleme alan Kıvâmî'nin kim olduğu belli değil. Fetihname'yi yayına hazırlayan Ceyhun Vedat Uygur'a göre yazarın tam adı Defterdar Kıvâmeddîn Kasım'dır; ama bu bilgi yapılan araştırmalar ile değişebilir. Hem dil hem de tarih açısından önemli bu eser, fethedilen mekânları kimi zaman nesir, kimi zaman nazım halinde anlatıyor. Kıvâmî'nin seferlerin yapıldığı gece, sabah, yaz, kış ve bahar gibi konuları tasvirindeki yalınlık dikkat çekiyor. Kitapta, eserin transkripsiyonlu metninin yanında Türkçesi de yer alıyor. Mesnevî tarzında yazılmış bir tevhîdle başlayan çalışma, dört büyük sahibinin ve ehlibeytin anıldıkları naat; ardından Sultan Mehmed'i öven medhiye bölümüyle devam ediyor. Yazar, seferlerin arasına yerleştirdiği dinî, ahlaki, hatta sufice manzumelerle eseri zenginleştirmiş. Ayet ve hadislerle desteklediği mısralarında cihadın faziletlerini, şehitliğin yüceliklerini, tevhit inancını ve Hz. Muhammed'e (sas) bağlılığını dile getirmiş. Fatih'in ömrünü gazaya hasretmedeki fedakârlığından, kahramanlığından, İslâm ordusunun ve askerlerinin bahadırlığından dem vuran Kıvâmî, çalışmanın sonunda kitabı 1487/88 Nisan ayında cuma gününde tamamladığını söylüyor. Her ne kadar kitabı yazarken çektiği maddi sıkıntılara, çilelere yer verse de, yazarın eserini II. Bâyezid'e sunduğunda sultanın hazinesinden bir hayli nasiplendiği anlaşılıyor.

Sultan Muhammed padişah olacak...

"Sultan Muhammed Han Gazi, Anadolu ülkesine padişah olunca Macaristan vilayetine ve Avrupa'ya ve Bulgar ülkesine ve Eflak'a, Ençâz'a, Deşt'e ve Kıpçak'a, Bosna'ya ve Arnavutluk'a, Arabistan'a ve Acem'e, tâ bir yıllık yoldan, dehşetinden ve heybetinden ateş düştü. Kâfirler ve müşrikler korkularından kan işediler. Bütün akıl sahipleri ve iş bilir kişiler, yıldız ilminden anlayanlar ve tarihçiler ittifakla şöyle dediler: 'Yüce Allah yine Anadolu'ya bir padişah gönderdi ki, o, fethedilmedik ülke bırakmayacak, din ve diyanet görünmeyen memleketlerde mescidler yaptıracak ve minberler kurduracak, adına hutbeler okutacak; bütün bozgunculuklar onun zamanında yok olacak; kurt koyunla beraber yürüyecek ve hiç birbirine ziyanı dokunmayacak; yeryüzünde namlı bir padişah olacak."

Musa İğrek, İstanbul
Zaman Gazetesi
10/11/2007


http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=577669

Yorumlar